Danza Kuduro!!!!
Eylül.2014 sonu... Bizim şirket bu yılki üst yönetim networking eventi Bodrum Rixos'da yapacakmış, o ye o ye! Her ne kadar Bodrum'dan çok hoşlanmasam da, en son İstanbul'daki toplaşmamızda Danza Kuduro'yu milli marşımız olarak ilan ettiğimiz kankalarımın da geliyor olması sebebiyle heyecan dorukta! Saçma sapan bir topluluk - bendeniz Türk, bir İranlı, bir Danimarkalı ve bir Gürcü'den oluşan Danza Kuduro ekibi-, biraraya gelince bir şirketin ciddi yöneticilerinden daha çok üniversiteden yeni mezun olmuş kuduruk tiplere dönüşüyoruz. O yüzden Bodrum'u iple çekiyorum...
Tabi şimdi böyle bir fırsat doğduğu için, bir iki gün önceden gidip Maki Otel'de kalmaya karar veriyorum. Enerji toplamam lazım:) Zaten Kral Salalah'ta ve Tiflis o yokken hiç çekilmiyor. İstanbul aktarmalı Bodrum uçağının biletlerini alıp, bavulumu hazırlamaya koyuluyorum hemen. Sistemde mi problem vardı, yoksa dış hattan iç hata transit mi yapamamışlardı hatırlamıyorum ama İstanbul'da check-in yapmam gerekecek... Çok sık seyahat ettiğim için bavul hazırlamak artık otomatik hale gelmiş, pıt pıt pıt yarım saate hazır! Ah şu THY rötarları da olmasa, hayat ne güzel olacak ama yine rötar yine rötar! İstanbul'a indiğim andan itibaren sadece 1 saat vaktim kalmış Bodrum uçağı için, haydi kızım tabana kuvvet diyerek Dış Hatlardan İç Hatlara maraton koşuma başlıyorum. İç Hatlar binasına ceylan gibi sekerek dalıyorum, kaldı 50 dk... THY Bankosu, THY Bankosu diye diye sekmeye devam ediyorum ve ta taaaaam! İstanbul'da kim varsa buraya gelmiş!!!!! Bankonun önündeki izdiham, Rusya'daki Tarkan konserinde görülmemiştir! Kuyruk öyle bir katmerli S çizerek uzamış ki; değil 50 dk, 5 saat beklesem sıra bana gelmez, Nolacak şimdi?
Önce medeni bir insan gibi kuyruğa giriyorum, kaldı 45 dk. Kuyruk yavaaaaaşça ilerliyor ama yok yani, kesinlikle uçağı kaçıracağım. Kaldı 35 dk. Hemen kuyruğun en önüne doğru depara kalkıyorum. Sabırsızca bekleyen orta yaşlı bir amca ve eşi, onların önünde genç bir delikanlı ve kuyruğun başında yerimi alıp iki kolumu birden kalabalığa doğru havaya kaldırıyorum. En yüksek sesimle kuyruktaki kalabalığa sesleniyorum:
- Afedersiniz, çok özür dilerim, beni dinler misiniz? Uçağımın kalmasına sadece 35 dk kaldı, normalde hayatımda hiçbir kuyruğu bozmadım ama bu sefer yardımınıza ihtiyacım var. Lütfen en öne geçip, uçağa yetişmem için bana izin verir misiniz?
Son cümlemi söylerken, en öndeki genç delikanlı ve arkasındaki orta yaşlı çiftin gözlerinin içine bakıyorum. Kim böyle bir yardım çağrısına hayır diyebilir ki? Kalabalığın önlere doğru olan kısmında sesler yükselmeye başlıyor hemen:
- Tabi tabi, bırakın hanımefendi yetişsin... Ne demek, buyrun lütfen...
En öndekilerden gözlerimi ayırmıyorum ve genç delikanlı eliyle gişeye doğru jest yaparak:
- Lütfen buyrun, iyi uçuşlar...
Diyor. Allahım, elim ayağım titriyor, kocaman gülümseyerek bir kere daha bağırıyorum kalabalığa:
- ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM, HERKESE İYİ YOLCULUKLAR!
En öndekilere de ayrıca teşekkür edip, genç delikanlının eliyle jest yaptığı yöndeki bankoya doğru ilerliyorum hızlı adımlarla. Bankodaki kız ben yaklaşırken gülümsüyor, omuz silkerek kimliğimi uzatıyorum ve "lütfen beni Bodrum uçağına yetiştirin" diyorum. Kaldı 30 dk, gate kapanacak! Kız yer görevlisine doğru işaret yapıyor, yanında gelince anons çekmesini istiyor gate çalışanlarına. Yer görevlisi telsizinden "Bodrum, bir yolcu daha geliyor, bekletin" dediği ana kadar bütün vücuduma pompalanan adrenalin, derin bir nefesle havaya karışıyor sanki... Her an yere yığılabilirim, yetiştim sanırım, hadi son hamle... Biletimi alıyorum ve iyi ki el bagajımla gelmişim diye gate'e gidene kadar şükür duası ediyorum. Ya bavul beklemek zorunda kalsaydım? Ucu ucuna yetiştiğim uçağa biner binmez koltuğuma yığılıyorum.
Bodrum Havalimanı inişini hiç sevmem, o iki tepe arasından alçalırken aklım gidiyor korkudan her seferinde! Sanki uçağın kanatları değecekmiş gibi, ödüm kopuyor... Ama neyse geldik artık. İniş, çıkış, taksi falan derken hoppp Maki Otel'deyim:) Akşamüstü oldu bile. İki gün tek başıma kafa dinleyeceğim.
İlk akşam yemeğimi deniz kenarındaki restoranda yemeye karar veriyorum, iki kadeh rakı ve kebap, ohhhhh:) Deniz yanıbaşımda, hava limonata gibi, hafifçe kulak okşayan bir latin şarkısı çalıyor, kadehimi batan güneşe kaldırıyorum. Havalimanında koşturmam aklıma geldikçe gülüyorum kendi kendime, rakıyı içince iyice bir gevşedim. Hesabı ödeyip Türk Bükü'nde bir yürüyüş yapmaya karar veriyorum. Oh beee... Dünya varmış!
Siz hiç tek başınıza tatil yaptınız mı? Yapmadıysanız, kesinlikle yapın derim, muhteşem birşey! Canınız ne isterse, ne zaman isterse yapabilirsiniz ve size engel olacak kimse olmuyor. Yok oraya mı gitsek, buraya mı gitsek diye kararsızlık yok, tartışma yok. Nereye istiyorsan git işte, bak keyfine. Bir insanın en iyi arkadaşı kendisi zaten, o yüzden arada bir en iyi arkadaşınla vakit geçirmek iyidir. Kendini dinlersin, kendini daha çok seversin, kendinle bağın artar - asla yalnız kalmaktan korkma! Lüzumsuz bir insanla veya birlikte vakit geçirmekten hoşlanmadığın insanlarla kalacağına, yalnız kal...
İki gün kendi kendimle aşk yaşadıktan sonra beklenen telefon geliyor, Danza Kuduro'nun Gürcü üyesi... Hatırlarsınız belki, Kral'la tanıştığımız klübe zorla rezervasyon yaptıran Keti'den bahsediyorum. Telefondaki sesi heyecandan dalgalanıyor, "star of the show, where are you?". Bana bu ismi Koçluk Eğitiminde takmışlardı, üstüme yapıştı kaldı, çok da şikayetçi değilim zaten:) Bana daha uygun bir nickname olamazdı, o yüzden hoşuma gidiyor. Geliyorum yavrucuğum, Maki'den check-out yapıp taksiye atlıyorum, Yallah Rixos!
Taksi otele yaklaşırken kapıda bir karşılama masası görüyorum. Evente katılacak herkese hoşgeldiniz içkisi veriyorlar, check-in için yardımcı oluyorlar... Ve bir de bakıyorum, bizim Hain Manita karşılama komitesinde, yok artık!!! O kadar hiçbirşey hissetmiyorum ki, kendi kendime şaşırıyorum, sinir bile olmuyorum:) Sadece kendi kendime kızıyorum, "ulan ne zevksiz karısın be, bula bula bunu mu buldun sevgili olacak!" diyorum içimden. Amaan sittir et, portföyde bir de çirkin olsun, napim:) Yok say gitsin...
Bizimki hoplaya zıplaya geliyor uzaktan, kucaklaşıyoruz hemen, özlemişim. Yine ağzından tükürükler saçarak başlıyor anlatmaya, bir yandan beni içki büfesine doğru çekiştiriyor. Yarın akşam parti varmış, yok şu ülkedeki operasyonda şu olmuş, yok bilmemkimi görmüş müyüm, yarın denize girelimmiş, ooooo Keti.... Anlaşıldı, iki gün kafa dinlediğim iyi olmuş, bize burada uyku yok anlaşılan:) Netekim öyle de oluyor, neredeyse hiç uyumadan geçiyor networking event. Sabah toplantı, öğleden akşam kadar deniz-güneş-kum, gece parti, partiden sonra after-party, after-party'den sonra Keti!
Bizim Genel Müdür Latin Danslarına başlamış eşiyle, benim de Salsa yaptığımı öğrenince gözleri parladı. Koskoca adamın beni dans pistine bir çekişi var, biraz daha çekse sadece kolumla dans edebilecek, kolum kopup elinde kalacak adamın! Acemi olmasına rağmen hiç fena dansetmiyor, çok eğleniyoruz. Beni döndürüyor, çeviriyor, yeni öğrendiği bütün figürleri ustaca sergiliyor... Partide Salsa bilen başka kimse olmadığı için de gözler üzerimizde... I'm the Star of the Show, what can I do?:) Beyaz mini elbisemle dans ederken, etrafımdaki bakışları hissetmek bana haz veriyor... Bir gün bu hisleri unutup, tekrar hatırlamam için yıllar geçmesi gerekeceğini söyleseler inanır mıydım?
Kapanış kokteylinin olacağı gece, büyük bir parti organize etmişler... Otelin burun kısmında bir parti alanı var, orada yapılacak, tüller, lazerler, rengarek ışıklar... Halikarnas halt etmiş, ortam muhteşem görünüyor! Bizim Danza Kuduro ekibinden fire verdik aktivitede, İranlı üyemiz bütün Genel Müdürlerin dibinde... Bir onun masasına gidiyor, bir bunun, kendini göstermek için parçaladı kendini. Onun o haline çok gülüyoruz, halbuki bize takılsa zaten onlarla olacak, ama işte adam ciddiyetini bozmak istemiyor... Biz ise pistten inmiyoruz, kuduruyoruz, kuduruyoruz! Gecenin sonunda darbukayı dizlerimin arasına sıkıştırıp, düm tek düm tek pistin ortasında milleti oynattığımı hatırlıyorum. Yanımda da bizim Danimarkalı, sırt sırta dayanmış, tef çalıyor! Uzun zamandır böyle kudurmamıştım, çok iyi geldi valla... eeee, we work hard and party hard!
Otel odalarımız villalarda, ayrı daireler şeklinde... Ben kendi dairemi sadece check-in yaparken gördüm, bir de check-out yaparken... Zaten günde 2-3 saat uyuyacak vakit oldu, o saatlerde de Keti sağolsun, çekiştire çekiştire kendi villasına sürükledi! Şirkette ne kadar dedikodu varsa konuştuk, sabahlara kadar güldük, içtik, evente katılanları değerlendirdik... Son gece, Keti'ye işten ayrılacağımı yumurtladım. Şoka girdi haliyle...
Katılacağım son networking event oldu, herkesi son kez bir arada görüşüm... Son kez öyle kudurdum, yıllarca öyle dansetmedim bir daha... Bir daha hiç öyle dans edebilecek miyim, onu da bilmiyorum... Eventten sonra herkes kendi ülkelerine dağılmadan önce, vedalaşma safhasının benim için çok ayrı anlamı vardı. Bu insanların çoğunu hayatım boyunca bir daha görmeyecektim, halbuki onlar bana sarılırken "gelecek sene eventte seninle takılacağım, bizim killer sales tam bir party animal çıktı iyi mi!" diyorlardı. Bilmiyorlardı ki ben gidişimi kutluyorum çılgınca...
Elveda Danza Kuduro! İki ay sonra, Aralık 2014'te verdim istifamı...
0 comments:
Yorum Gönder