Azerice ve Türkçe Arasındaki Dil Farklılıkları
Bu konuyu çok eğlenceli bulduğum için mutlaka yazmalıydım... Azeri kardeşlerim beni affetsin artık!
Şimdi efenim durum şöyle, Türkçe ve Azerice aynı kökenden gelen diller, yani Ural-Altay dil grubu. Hatta bu grup içindeki diller arasında da birbirine en yakın olanlar diye biliniyor. Buraya kadar güzel. Ancak gelin görün ki, hayatlarında ilk defa karşı karşıya gelmiş bir Türk ve bir Azeri arasında geçecek diyalog, en komik Cem Yılmaz şovuna bile taş çıkartabilir! Eğer birgün yolunuz Bakü`ye düşerse veya orada yaşayacaksanız bu duruma hazırlıklı olun. Aklıma geldikçe yazmaya devam edeceğim buraya ama şu anda aklıma gelen gariplik ve komiklikleri hemen bir sıralayayım:
1- Mekan: Bakü Jazz Club. İki hanım ve iki erkek gitmişiz, grupta en eski Bakü sakini arkadaş sipariş verecek çünkü bizler daha o mertebeye ulaşamamışız. Yani biz sipariş veriyoruz ama garsonlar alamıyor, ciddi ciddi anlaşamıyoruz. Garson geeldiii:
- Bəli eşidirem, sifarişiniz? (evet dinliyorum, siparişiniz?)
- Hanımlara iki sok getir, biz vuracağız! 400 gr...
"Noluyo lan? Kim kime vuruyor, ne sokması??" diye gözlerim faltaşı gibi açılmışken, arkadaş hemen açıklıyor:
- Sok: Meyve suyu
- Vurmak: Erkeklerin bizde "kafayı çekmek" diye tabir ettiği ama genellikle votka ile kafa çekileceğini ifade eden fiil. Ve Azerbaycan`da votka gibi içkileri gramla sipariş ediyorsunuz, hesabı da şuradan yapın: bir shut kadehi 50 gr demek oluyor. Votkayı sek olarak içiyorlar, shut yapıyorlar. Yanında da bizde nasıl rakıdan yudum alıp sonra su içip beyaz peynir falan yersek, onlar da votkayı meyve suyu ve hıyar turşusu eşliğinde içiyorlar. Taze sıkılmış nar suyu kesinlikle harika oluyor ama dikkat! Nar suyu tansiyon düşürdüğü için fazla abanmayın.
Haa içmekle ilgili bir önemli not daha: Özellikle doğumgünü, kutlama, vb sebebiyle toplanılmış bir masada içiliyorsa, kadeh kaldırıp konuşmak lazım (normalde de yapılıyor ama önemli günlerde daha çok konuşuyorlar). Kadehi kaldıran konuşurken siz de kadehlerinizi havaya kaldırarak onu dinliyorsunuz, ve konuşmasını bitirdiğinde o shut yapılacak! Sonra shut bardakları tekrar dolduruluyor ve yine bir konuşma safhası başlıyor. Masadaki herkes konuşacağı için varın siz tahmin edin vaziyeti artık. Bir keresinde bir saat konuşanına bile rastladım, ağlamak istiyordum sonlara doğru!
2- Mekan: Sıradan bir bakkal dükkanı (onlar "arzak" diyorlar, bizdeki erzak gibi yani). Nerden taktıysam kafaya hani şu beyaz tereyağı vardır ya, manda tereyağı, ondan arıyorum fellik fellik.. Son sürat daldım bakkala. Adam beni görünce bi sırıttı zaten, iki günde bir geliyorum ya tanıyor artık. "Hadi bakalım yine başlıyoruz" dedim içimden ve başladım: "manda tereyağı var mı?". Bizimkinin bi beti benzi attı, suratı karardı, kaşlar çatıldı. "manda tereyağı diyorum, var mı, hani böyle beyaz beyaz olur, hıı?" Cıkkk, tık yok, bozuk bozuk cevap verdi sonra: "yohh bizde ele şey". Anladım tabi ben kesin kötü birşey söyledim yine ama ne?Sanki adama "abi karı var mı, sarışın şöyle etli butlu olsun" demişim gibi bir tepki ile karşı karşıyayım. Ertesi gün ofistekilere sordum, ve kızların çığlıkları eşliğinde atılan kahkahalar sonrası öğrendim ki "manda" Rusça`dan gelen bir kelime ve kadın cinsel organı demekmiş. Offff beeee! Gel de anlat şimdi bizim mahale bakkalına benim bi tarafıma sürmek için tereyağı aramadığımı!
3- Mekan: Bilmiyorum çünkü kaybolmuşum! Arabamla müşteriye gidiyordum ama yolu kaybettim ve gide gide şehirden de çıktım, yol soracak kimse yok etrafta, U-dönüşü de yapamıyorum kaldım dımdızlak. Hemen ofistekileri aradım:
- Çocuklar ben kayboldum, biri gelip beni alsın ya da bana tarif edin nasıl çıkacağımı burdan.
- Sephora Hanum azmışsınızzzz?
- Ulan ne azması, kayboldum diyorum! Deli misin sen? (Alla alla sapık mıdır nedir)
- Başa düştüm.
- Ne düştü?
- Ben sizi başa düştüm deyirem, asabileşmeyin.
Nasıl asabileşmeyeyim yaaa? Ben kayboldum diyorum, bunun başına birşey düşüyor. Ağlamak üzereyim artık!
- Siz hardasız?
- Yavrucuuum nerde olduğumu bilsem neden seni arayayım?
- Siz maşını saklayın, ne görürsüüz deyin mene...
- Arabayı niye saklıyoruz??? Koca arabayı nasıl saklayayım??? (eyvah eyvah, kimbilir nereye geldim, kaçıracaklar beni kesinnnn! Genç yaşımda başıma gelenler böööhhhüüüğğ!!!)
Böyle uzayıp giden ve benim artık kriz geçirme noktasına geldiğim diyalog devam ederken ilerde bir karpuz satıcısı görüyorum. Ta taaaa! Kurtulduk kızım, eehhehhhehee... Ben yolumu buldum bulmasına, şimdi yukardaki diyaloğu tercüme ediyorum sizi daha fazla merakta bırakmadan:
- Azmak: Azerice kaybolmak anlamına gelir, biri karşınıza geçip "ben azdım" derse, "aaaa sapık!" deyip kafasına çanta indirmeyin zavallının...
- Başa düşmek: Anlamak
- Maşın saklamak: Arabayı durdurmak ya da park etmek. Mesela taksiden ineceğiniz zaman da "burda sakla düşeceğim" derseniz, "burada dur, ineceğim" demek. Saklamak ayrıca evcil hayvan beslemek için de kullanılıyor, mesela "evde it saklamak" anlayacağınız üzere evde köpek beslemek demek.
4- Mekan: Ofis. Ekibi toplamışım, feci sinirliyim, Türkiye`de büyük bir firmadan geldikten sonra burada olanlar karşısında her gün krize giriyorum. Fırça çekme toplantısı ayarladım hemen, dişlerimi gıcırdata gıcırdata girdim toplantı odasına.
- Ben talimat verdiğim halde neden müşteri ziyaretine gidilmiyor???
- Sephora Hanum biz küçe küçe gezeceyik? Müşteri bize gelir daaaaa...
- Ya ne demek müşteri bize gelir? Satışları arttırmak için bu müşteri ziyaretleri yapılacakkkk, o kadar!
Baktım grubun en muhalefet, en herşeye cevap, en taşkafa elemanı ağzını açmaya yelteniyor kiii, hemen müdahale ettim:
- Sen bi dur bakalım!
Aaaa, bi baktım hatun ayağa kalktı! Demek isyan?!
- Niye ayaklandın?
- Dur dediiiz
- E tamam oturduğunda konuşmak zorunda mısın? Susmak için ayağa mi kalkman lazım?
Eleman homurdana homurdana oturdu yerine. Baktım diğerlerinde bir hareket, kıkırdaşmalar başladı, ortam gevşiyor. Şimdi bir yandan benden korkuyorlar biliyorum, bir yandan da içten içe bana gülüyorlar.Sesimdeki tehdit tonunu ayarladım ve devam:
- Bana bakın, ben ciddi ciddi kızmaya başladım... Ben kızarsam sizin için hiç iyi olmaz!
- ......
Derin bir sessizliğin arasında bunların gözleri şöööyle bir açıldı, dudak kenarları kulaklara doğru gitmek istiyor ama feci kasıyorlar. Derken birisi patladı, hani gülmemek için kasarsınız da en sonunda böyle "höörrrkk" diye genizden bir ses gelir ya... O sesi çıkardı başını öne eğdi görmeyeyim diye ama gözü yaşardı kasmaktan. Ben tabi iyice sinir oluyorum bu arada:
- Çok mu komik???
- Sephora Hanum siz kızanda biz ne edebilerik?
Hörrkkk sesleri çoğaldı bir anda ve beklenen patlama birinden geldi en sonunda. Bütün ekip yarılıyor gülmekten... Sonradan anladım ki "kızmak" veya "kızışmak", bizdeki azmakla aynı anlama geliyor. Yani biri birgün karşınıza geçip "kızıştım" derse, bu sefer gönül rahatlığıyla "ayyyy sapıkkk!" deyip çantayı kafaya indirebilirsiniz. Ha bu arada "durmak" ayağa kalkmak demekmiş, onu zaten anlamışsınızdır...
5- Mekan: Haftasonu bana ders vermesi için tuttuğum direksiyon hocasının arabası, ilk dersteyiz, kalabalık bir yolda seyir halindeyiz. Amaç, kesinlikle hiçbir trafik kuralına uymayan ve çılgın gibi araba kullanan Bakü trafiği mensuplarına adapte olabilmek. Bu arada biraz da yolları öğrenmek. Yandan talimatlar başladı:
- Svitafordan sağa
- Tamam (şu ilerdeki heykelden bahsediyor heralde, ne olabilir ki başka?)
- Hara gedirseeeen??
- Sitaforaaaa (ağzımı yaya yaya söylüyorum, heykel dedin işte oraya gidiyoruz alla allaaa)
- Bes geçtin ahı svitaforu!!!!
- ?????
- Dayan!
- Neye dayanayım?
- Sakla maşınıııııı! Saklaaa!
Meğer trafik lambasıymış svitafor, Rusça kelime bu da. Peki, öğrenmiş olduk, sinirlenme be hocam! Sırıtıyorum pis pis adama, sağa çektim mal gibi bakıyorum şimdi napıcak diye.
- Kabaktan fırlanırık, kabakta bi svitafor da var. Başa düştüüün?
- I ıh... (ne kabağı ya? Fırlanmak büyük ihtimalle dönmek demek de, kabak ne şimdi?)
- Kabak deyirem daaaa... İlerde ilerde!
- Haaaa! İlerdeki ışıklardan döneceğiiiizzzz! (süper zekiyim, kendimi takdir ediyorum, söktüm ben bu Azericeyi allaaama)
- Bəli, davay sür.. Çizgini taptalayırsan, gayi gelir cerime tutar daaaa!
Hmmm, biraz önce dediğimi aynen geri alıyorum, bi halt anlamadım. Anladığım şu: " Beline davar sür.. Çizgini ... yapıyorsun (taptalamak ne ola ki? Bende ne çizgisi gördü bu adam? Heralde tap tap ses çıkararak bir çizgi çiz falan mı diyor?). Sen çizgiye neyse o birşeyi yapınca gay bir adam gelecek, birşeyi tutacak", ama neyi??? Haydaaa, ne alaka şimdi gay ya?
Bizim adam benim system error verdiğimi farketmiş olacak ki dediklerini benim anlayabileceğim şekilde tekrarladı. Meğer: " evet, hadi sür arabayı. Çizginin (araba durmasının yasak olduğunu belirten çizgi) üzerinde duruyorsun, trafik polisi (Gayi dediği şey bunların trafik polisine dedikleri Rusça terimin baş harflerinden oluşan kısaltmaymış) gelip ceza kesecek"
- Hmmm başa düştüüümm!
- Davay! Svitafordan fırlan...
- Tamam
Ustaca bir dönüş yapıyorum ışıkların oradaki göbekten ve tam o anda gökten zembille bir otobüs iniyor arabanın önüne! Acı acı fren yapıyorum, zannnk diye duruyorum. O sırada yandaki hoca "tormuuuzzz tormuuuzz" diye debeleniyor. Yani frene bas demek istiyor, bak onu biliyorum!
- Tamam hoca sakin.. Durduk...
- Signale basss
- Sağa sinyal mi sola sinyal mi? (ne sinyali şimdi alla allaa... Otobüsle içiçe geçiyorduk adam sinyal diyor!)
- Signalin sağı solu olaaar????? diye bağırarak kornanın üzerine atlıyor!
Çekmiyor elini bi türlü! Böngür böngür korna sesi, adamın siniri, kazadan son anda kurtulmanın stresi derken patlıyorum ben de en sonunda:
- Ne bağırıyorsun hoca ya??? (kırıcam şimdi kollarını, beynimi düdükledin yarım saatte be!)
- Sen mene eşek deyirseeen?
- Ne? Ne eşeği? Bağırma diyorum bana! (Tipe bak yaa! Dövecek nerdeyse ama beni korkutamazsın!)
- Eşekler bağırır! diyor bi hışımla... Sonra sönüyor sesi, " Ayıp men koca kişiyem, senin ettiyin söze bah..." diyor küskün küskün...
- Tamam hoca yaa, bi dur çıkalım şurdan (zaten sinirim tepeme çıktı, germe beni)
Otobüs şöforü çoktan topuklamış biz hocayla didişirken, ne bi özür ne bişey... Hayvan işte! Arkadakiler yürü diye zart zart kornaya basıyor. Ben de ilerlemeye başlıyorum yavaş yavaş, sigara içmem lazım çok gerildim. Neyse biraz daha gidiyoruz. Hocanın alt dudak dışarı bükülmüş camdan dışarı bakıyor, küstü bana!
- Bak hocam bizde bağırmak yüksek sesle konuşmak demek. Ben ne bileyim sizin eşek anırmasına bağırmak dediğinizi?
- Yahhşı yahhşı! Sür...
- Sende bağırma bana, bak ben çok asabileşiyorum (kızmak demiyorum artık, sakat kelime, adamın kafasında fantazi kurduracak birşey demeyeyim şimdi)
- Problem yoh...
- Tamam, ben bi sigara içeyim, sağa çekiyorum şurda
- Heee, kabaktaki gırmızı maşını ötende sakla
- Kırmızı arabanın yanından geçerken kornaya mı basayım??? (kırmızı araba ve ötmek? Bülbül müyüm ben be öteyim?)
- Deyirem kiii onu geçende sakla maşını
- Allam yaaaa! Tamam ben bir sigara içeceğim hocam, gel bir çay ısmarlayayım sana...
Bu adamcağızla ilk iki üç dersimiz böyle geçti. Ama sağolsun sayesinde çok şey öğrendim... Eğer direksiyon dersi alacaksanız aklınızda olsun, Gençlik Meydanı`nda stadyumun önünde bu işi yapan bir sürü araba var. Orada duruyorlar, siz gidip bir tanesi ile pazarlık yapıp anlaşıyorsunuz. O arabalara "təlim maşını" diyorlar, yolcu koltuğunda da fren ve debriyaj var. Ama oradaki bazı uyanıklar gereksiz yere müdahale edip debriyaja falan bastıkları için, sürücü adayı tam olarak öğrenemiyor ve tek başına yola çıktığında zorlanıyor. Benim şansıma bizim hoca en iyisiymiş, umarım siz de oraya giderseniz siyah Lada Samara`sıyla Ramiz Hoca`ya denk gelirsiniz...
-
-
0 comments:
Yorum Gönder