A Fairy Tale or A Nightmare?

0

Sen Kraldın, Ben İse Küçük Prenses...

Sen Kraldın, Ben İse Küçük Prenses...

Hayatımda ilk defa bana uzatılan bir eli sıkmadım... İçimdeki öfkeye yenildim, çok daha kötüsünü de yapabilirdim ama kurtarıcı bir son dakika müdahalesi ile yapmama fırsat kalmadan tehdit uzaklaştı. Ama ben ilk defa bir eli havada bıraktım. Asla yapmamam gereken ve annemle babamın bana verdiği terbiyenin tam tersi bir hareket... Babam yukarıdan baktığında kızmış mıdır acaba? Ya annem, bu yaptığımı duyduğunda "ben seni böyle yetiştirmedim" der mi ki?

Çok rahatsızım, ama başka bir şans bırakmadı. Uyarmıştım, karşıma çıkmasın demiştim, aklı varsa uzak dursun demiştim. Ama beni yine hiçe saydı ve sanki meydan okurcasına gelip elini uzattı, bir de üstüne alaycı tavrıyla "ne o, selam da vermeyecek miyiz?" dedi. Eğer ben o eli sıksaydım, "bana yaptığın bütün terbiyesizliklerde haklısın, yaptığın tüm hayvanlığa rağmen seni affettim" demiş olurdum. "Oh iyi yaptın, eline sağlık, ver o elini öpeyim" demiş olurdum. "Evet sen haklıydın, beni üç kuruşluk kadın pozisyonuna sokup kullandın ve şimdi işin bittikten sonra beni arkadaş olarak da kullanmaya devam edebilirsin" demiş olurdum. O zaman da kendime asla açıklama yapamayacağım bir pozisyona düşerdim... Şu anda bile öyle bir insanı yanıma yaklaştırdığım için müthiş bir pişmanlık içindeyim, bir de elimi uzatsaydım neler hissederdim kimbilir!

O yüzden, anneciğim ve babacığım beni affedin, ama inanın başka türlü olması imkansızdı, keşke bunu yapmak zorunda kalmasaydım, mecbur kaldım.... Karşımdaki insan bunu idrak edebilecek altyapı ve terbiyeden, daha da önemlisi insanlıktan yoksun olduğu için, ona karşı bir mahçubiyet duymuyorum. Zaten haketmeseydi yapmazdım. Bütün bu suçluluk duygum size karşı...

Canım babam,

Seni hep çok sevdim, ama sen zaaflarına yenik düşüp ailemizi karanlığa sürükledin... Belki şu anda çok farklı bir hayat sürebilecekken, hepimizi müthiş bir mücadeleye ittin.... Belki de içimizde açtığın yaralarla bizi hayat boyu devam edecek bir mutsuzluğa mahkum ettin... Ama en büyük kötülüğün ne oldu biliyor musun? Sana en çok ihtiyacım olduğu bu zamanda beni yanlız bıraktın. Sen olsaydın, herşey çok farklı olacaktı. Sen olsaydın, başka bir adamı sevmeye bu kadar ihtiyacım olmayacaktı. Sen olsaydın, beni bu kadar kırıp parçalayamazlardı... Sen gittiğinden beri nelerle karşılaştım, neler atlattım bir bilsen... 

Ben yine de senin dediğin gibi kendime sahip çıkmaya çalışıyorum. Hergün başka birileri çıkıyor ortaya, hiç tanımadan evlenme teklifi edenler bile var, inanamazsın! Reddediyorum hepsini, kaçıyorum. Tanıdığım, güvenebileceğim insanları seçmeye çalışıyorum. Ama olmuyor, insanlar çok yalancı olmuş baba. Hata üstüne hata yapıyorum, her hata beni mahvediyor. Her defasında güvenip, her defasında güvendiğime pişman oluyorum. Sadece bir et parçası için bu kadar yalan söylemeye değer mi baba? Sen de erkeksin, bilirsin, bu kadar ucuz mu olmalı herşey? Bu oyunun kuralı buysa, bu kadar adileşecekse herşey, kalplerle değil sadece vücutlarla yaşanacaksa sevgiler, ve göz açıp kapatıncaya kadar başka bir vücut için vazgeçilecekse o sevgilerden; ben oynamak istemiyorum artık baba. Neyin savaşını veriyorum, kime karşı savaşıyorum şaşırdım artık... Beni de al oraya baba, çok yoruldum ben burada.

Küçükken bazen odamda düşünürdüm, bir gün annemle sen giderseniz ne olur diye. Çok korkardım, bu düşünce aklıma geldiğinde senin yanına koşup bacağına sarılırdım. Sen o kocaman elini başımın üzerine koyar, saçlarımı okşardın. Sen saçımı okşarken bilirdim, birisi bana zarar vermek istese karşısında seni bulacak. Sen kraldın, ben ise prenses...

Şimdi prensesinin tacını aldılar baba, ama sen yoksun. Tek yapabildiğim uzatılan bir eli havada bırakmak, nefret etmek. Daha ötesini de yapabilirim ama buna tenezzül etmeyecek kadar gururlu olmayı sen öğrettin bana, o yüzden yapmıyorum. Halbuki sen burada olsaydın, yıllar öncesine geri dönebilseydik, o hataları yapmasaydık... Ne kadar farklı olabilirdi herşey, belki ben de tacımı çıkarıp evin erkeği olmazdım o zaman. Kimbilir...

Şu anda neyi aradığımı bilmiyorum, sadece arıyorum bilinçsizce, şuursuzca... Seni mi arıyorum acaba? Neden devamlı birşey bekliyorum ben? Sen beni görüyor musun oradan? Söyle bana, neyi arıyorsam onu bulabilecek miyim birgün? Yoksa hayatım hep böyle bekleyerek ve arayarak mı geçecek? Ben güvenli bir liman mı arıyorum, yoksa senin gibi ruhum serseri mi? Bilmiyorum ve devamlı soruyorum böyle işte. Cevabını bilmediğim sorular yankılanıyor geceleri evimin duvarlarında. Düşünmekten yoruldum, sormaktan yoruldum, aramaktan yoruldum... 

Ben tacımı geri istiyorum baba, bana onu geri getirebilir misin?

0 comments:

Yorum Gönder