Çıplak Dağdaki Pembe Rüyanın Sihirli Cini
Bazıları ukalalık diye yorumlayacak, tahmin edebiliyorum şimdiden... Ama yine de söyleyeceğim düşündüklerimi, isteyen ukala desin, isteyen şapşal desin, korkmuyorum. Entellektüel yalnızlığımın zirvesindeyim, zirveyi bulmuşken haykırmak istiyorum var gücümle " Kimse yok muuuu?" diye! Zirvenin etrafı bulutlarla kaplı, aşağıyı göremiyorum, kayboldum. Bir bayrak, bir işaret, bir ses arıyorum.
Kısır sohbetler, küçük düşünceler, sığ beyinler, anlamsızlık... Dibini aydınlatmaktan aciz mum alevi gibi kalıyor duyduklarım, halbuki benim ihtiyacım bir orman yangını ! Biliyorum, birileri benim sesimi duyacak ve belki kısa bir süre için olsa da yardımıma koşacak: odunlaşmaya yüz tutmuş, kullanılmayan kıvrımları örümcek ağı bağlamış beynime kalp masajı yapacak...
Anlatmayı değil, duymayı özledim... Belki çok konuşmamın sebebi, kendiminkinden başka anlamlı bir ses duyamayışımdır? Veya belki de aslında anlamlı olması gereken şeyler benim için anlamsızlaşmıştır? "Gideyim ben" diyorum, gitmek istiyorum, ama bimiyorum ki nereye... Kimden gitmek istiyorum, nasıl gitmek istiyorum bilmiyorum, sadece gidesim var, kendime doğru gitmek istiyorum, "benim gibi birilerini bulur muyum" ümidiyle.
Çok akıllı değilim, çok yetenekli de değilim, hatta "çok" olan neyim olduğunu bilemeyecek kadar "az"ım. Ama başka türlü bakıyorum, başka türlü görüyorum, kimse bana inanmıyor. "Sen anlat" diyorum, bana anlatılan hiçbirşey benim gördüklerimi tarif edemiyor... Gözlüklerim mi karışmış benim? Yoksa hipermetrop dünyada gözü bozuk olamayan bir tek ben mi kalmışım? Ya da daha 3. gözü açılmamış mı etrafımdakilerin?
Prometheus hergün acı çekmeye mahkum edilmişti, ateşi insana götürdüğü için. Benim suçum ne olabilir ki ondan daha ağır bir ceza çekiyorum? Ne zaman bitecek bu işkence, affedilmedi mi daha günahlarım? Geceleri rüyamda aksakallı dedeyi mi beklemem lazım, bana birkaç bilge söz söyleyip doğru yolu göstermesi için? Nerede elinde ışığı tutanlar, neden ben karanlıktayım?
Çok yoruldum saçmalıklardan, haksızlıklardan, ahlaksızlıklardan... "Akılsız başın cezasını ayaklar çeker" diye öğrendiğimde hiç sormamıştım "bu ayak ve baş, aynı vücuda mı ait?" diye. Başka akılsız başların ayağı olduğumu anlayınca bu soru geldi benim zavallı aklıma. O da çoktan gitmiş ilerlemiş zaten, ben geride kaldım akılsız başlarla... Sağa mı yürüsem, sola mı, bilmeden gidiyorum halka çize çize. Yalnızlığımın zirvesini tavaf ediyorum, bir yandan seslenmeye devam ediyorum: " Kimse yok mu?" Belki benim gibi başka dağların tepesinde de kaybolmuş insanlar vardır, onlara ulaştırsam sesimi gelirler mi ben tarafa?
Kayboldum, açım, üşüyorum... Benim doğrularım mı yanlış yoksa sizin yanlışlarınız mı doğru? İkisinden biri olması gerek yoksa zirveye ulaşana kadar bulurdum aynı yolda yürüyenleri, şimdi de seslenmek zorunda kalmazdım. Eğer bu rüzgarlı kayalardan yankılanıyorsa sesim, bu o demektir ki benim doğru bildiklerim yanlış dağa götürmüş beni. Ben bir yerde yanlış yapmışım, ya da üst üste yanlış yapmışım ki bulutların bile üstüne çıktığımda anlamamışım. Öyle yanlış yapmışım ki, geriye dönüş yolumu bile bulamayacak kadar uca gitmişim.
Masal anlatın bana, ninni söyleyin, gözlerim kapansın. Derin ve huzurlu bir uykuda pembe rüyalar göreyim bari. Belki o zaman bir sihirli lamba bulurum, lambadan cin çıkar ve "dile benden ne dilersen" der... "Kendim için değil, beni bu yalnızlığa mahkum edenler için istiyorum" derim hiç düşünmeden ve cin kaybolmadan hemen 3 dileğimi söylerim: Dürüstlük, insanlık ve zeka diliyorum onlar için... Dürüstlük, insanlık ve zeka!!!!
Bazıları ukalalık diye yorumlayacak, tahmin edebiliyorum şimdiden... Ama yine de söyleyeceğim düşündüklerimi, isteyen ukala desin, isteyen şapşal desin, korkmuyorum. Entellektüel yalnızlığımın zirvesindeyim, zirveyi bulmuşken haykırmak istiyorum var gücümle " Kimse yok muuuu?" diye! Zirvenin etrafı bulutlarla kaplı, aşağıyı göremiyorum, kayboldum. Bir bayrak, bir işaret, bir ses arıyorum.
Kısır sohbetler, küçük düşünceler, sığ beyinler, anlamsızlık... Dibini aydınlatmaktan aciz mum alevi gibi kalıyor duyduklarım, halbuki benim ihtiyacım bir orman yangını ! Biliyorum, birileri benim sesimi duyacak ve belki kısa bir süre için olsa da yardımıma koşacak: odunlaşmaya yüz tutmuş, kullanılmayan kıvrımları örümcek ağı bağlamış beynime kalp masajı yapacak...
Anlatmayı değil, duymayı özledim... Belki çok konuşmamın sebebi, kendiminkinden başka anlamlı bir ses duyamayışımdır? Veya belki de aslında anlamlı olması gereken şeyler benim için anlamsızlaşmıştır? "Gideyim ben" diyorum, gitmek istiyorum, ama bimiyorum ki nereye... Kimden gitmek istiyorum, nasıl gitmek istiyorum bilmiyorum, sadece gidesim var, kendime doğru gitmek istiyorum, "benim gibi birilerini bulur muyum" ümidiyle.
Çok akıllı değilim, çok yetenekli de değilim, hatta "çok" olan neyim olduğunu bilemeyecek kadar "az"ım. Ama başka türlü bakıyorum, başka türlü görüyorum, kimse bana inanmıyor. "Sen anlat" diyorum, bana anlatılan hiçbirşey benim gördüklerimi tarif edemiyor... Gözlüklerim mi karışmış benim? Yoksa hipermetrop dünyada gözü bozuk olamayan bir tek ben mi kalmışım? Ya da daha 3. gözü açılmamış mı etrafımdakilerin?
Prometheus hergün acı çekmeye mahkum edilmişti, ateşi insana götürdüğü için. Benim suçum ne olabilir ki ondan daha ağır bir ceza çekiyorum? Ne zaman bitecek bu işkence, affedilmedi mi daha günahlarım? Geceleri rüyamda aksakallı dedeyi mi beklemem lazım, bana birkaç bilge söz söyleyip doğru yolu göstermesi için? Nerede elinde ışığı tutanlar, neden ben karanlıktayım?
Çok yoruldum saçmalıklardan, haksızlıklardan, ahlaksızlıklardan... "Akılsız başın cezasını ayaklar çeker" diye öğrendiğimde hiç sormamıştım "bu ayak ve baş, aynı vücuda mı ait?" diye. Başka akılsız başların ayağı olduğumu anlayınca bu soru geldi benim zavallı aklıma. O da çoktan gitmiş ilerlemiş zaten, ben geride kaldım akılsız başlarla... Sağa mı yürüsem, sola mı, bilmeden gidiyorum halka çize çize. Yalnızlığımın zirvesini tavaf ediyorum, bir yandan seslenmeye devam ediyorum: " Kimse yok mu?" Belki benim gibi başka dağların tepesinde de kaybolmuş insanlar vardır, onlara ulaştırsam sesimi gelirler mi ben tarafa?
Kayboldum, açım, üşüyorum... Benim doğrularım mı yanlış yoksa sizin yanlışlarınız mı doğru? İkisinden biri olması gerek yoksa zirveye ulaşana kadar bulurdum aynı yolda yürüyenleri, şimdi de seslenmek zorunda kalmazdım. Eğer bu rüzgarlı kayalardan yankılanıyorsa sesim, bu o demektir ki benim doğru bildiklerim yanlış dağa götürmüş beni. Ben bir yerde yanlış yapmışım, ya da üst üste yanlış yapmışım ki bulutların bile üstüne çıktığımda anlamamışım. Öyle yanlış yapmışım ki, geriye dönüş yolumu bile bulamayacak kadar uca gitmişim.
Masal anlatın bana, ninni söyleyin, gözlerim kapansın. Derin ve huzurlu bir uykuda pembe rüyalar göreyim bari. Belki o zaman bir sihirli lamba bulurum, lambadan cin çıkar ve "dile benden ne dilersen" der... "Kendim için değil, beni bu yalnızlığa mahkum edenler için istiyorum" derim hiç düşünmeden ve cin kaybolmadan hemen 3 dileğimi söylerim: Dürüstlük, insanlık ve zeka diliyorum onlar için... Dürüstlük, insanlık ve zeka!!!!
0 comments:
Yorum Gönder