A Fairy Tale or A Nightmare?

0

Mutluluğun Zirvesindeyim! Abidin'e Söyleyin, Mutluluğun Resmini Çizmek İstiyorsa Bana Baksın!


Mutluluğun Zirvesindeyim! Abidin'e Söyleyin, Mutluluğun Resmini Çizmek İstiyorsa Bana Baksın!

Eylül 2013... Sabahları uyanmak bir başka güzeldi artık! İçimde kelebekler pırpır, sanki artık yürümüyorum da bulutların üzerinde süzülüyorum. Yüzümdeki gülücükler sabahtan akşama kadar sönmüyor, o kadar uzun zamandır aradığım herşeyi bulmuş olmanın verdiği huzur ve mutluluktan saçlarım bile bir başka  parlıyor artık. 

Evimi çok seviyorum. Sabahları hafif aralık yatak odası camımdan mis gibi dağ havası kokusuna uyanıyorum, hafifçe uçuşan beyaz keten tüllerimin arasından Mtatsminda tepesi ve televizyon kulesini görüyorum. Ferforje yatak başlıklarım ve camla ferforje karışımı zarif tuvalet masam haricinde herşey bembeyaz. Başım yastığa gömülü, gözlerimle etrafı tarıyorum. Kuş sesleri... Beyaz loşluktaki tatlı sabah rüzgarı onun kokusunu burnuma doğru sürüklüyor: Jean Paul Gaultier. Kafamı yanıma çeviriyorum ve siyah uzun kirpiklerinin arasından bana bakan gözleri görüyorum. Yeşil, yemyeşil, hayatımda gördüğüm en güzel yeşil gözler. Gülen ve aşkla dolu yeşil gözler... Uzun saçları dağılmış, alnına ve yanaklarına düşmüş. Gerçeklikten uzak herşey, sanki bir film senaryosuna ışınlanmışım ve birazdan yönetmenin "kesiyoruz!" sesiyle stüdyonun ışıkları sönecek ve çekim ekibi dalacak odaya... Ama gerçek işte, sırılsıklam aşık oldum ve gezegendeki en mutlu kadınım!

Birlikte evden çıkıyoruz. Kıkırdamalar, öpüşmeler, sarılmalar eşliğinde arabalarımıza binip, birbirimize el salladıktan sonra aksi istikametlere doğru işlerimize gidiyoruz. Ofisim bol ağaçlı bir yolda, Tiflis'in ana caddelerinin birinin üzerinde. Eski bir binanın en alt katı tamamen Kurumsal Departmana ayrılmış. Bakü'de de farklı yerdeydi Kurumsal'ın ofisi, sanki şirket içinde şirket gibi oluyor bizim dünyamız... Yeni iş arkadaşlarım kapıda kahve-sigara keyfi yapıyor. 40 yıl düşünsem Türk Kahvesini Türkiye'dekilerden daha çok tüketen bir millet olduğu aklıma gelmezdi ama Gürcistan bu konuda beni çok şaşırttı. Herkes su gibi Turkuli Kaava içiyor, içinde elektrikli cezve olmayan mutfak yok! 

Ofis kapısına yaklaşırken uzaktan beni görüyor kapıdakiler: " Good Morning Dear!". Neşe içinde aralarına kaynıyorum, sabah keyiflerine ortak oluyorum. Hepsi sıcacık ve samimi insanlar, sanki birkaç aydır değil de yıllardır tanıyormuşum gibi. Ayaküstü günün planı programı üzerine konuşuyoruz, şakalaşıyoruz, gülüyoruz, biraz da şirket dedikoduları yapıyoruz... Sigaralar söndürülüp içeri girildiğinde saat çoktan 9:30-10:00 civarını bulmuş oluyor. Burada böyle! 

Tiflis'teki ofis alanı çok geniş olmadığı için, bana ayrılan oda Bakü'deki odamın üçte biri kadar neredeyse... Olsun, hiç yoktan iyidir! Masama kurulup bilgisayarımın başına geçtikten sonra nerede olduğumun çok önemi de yok zaten, kafam sakin olsun yeter. Gürcistan'daki görevim danışmanlık, satış ekibini birebir yönetmiyorum. Görevim; yeni atanan yöneticiye destek vermek, uygulanması gereken organizasyon şemasını belirlemek, müşteri portföyünü tarayıp yönetilebilir parçalara ayırmak, gelirleri arttırmak için gereken aksiyon planını yapmak, mevcut ürünleri gözden geçirip diğer ülkelerdeki operasyonlarımızdaki ürün portföyü ile paralel hale getirmek, falan filan... İşimiz çok, bu ülke ne yazık ki diğer operasyonlarımıza göre yıllarca geriden geliyor. Toparlamak zaman alacak ama yönetimin desteğiyle hızlıca düzelteceğiz. 

Yeni işimi ve iş arkadaşlarımı çok sevdim. Stres tabi ki var ama Bakü'deki ile karşılaştırıldığında sıfırın altında diyebilirim! Çok pozitif bir ortam, insanlar çok pozitif, beni hemen aralarına alıp kucakladılar. "Bir insan hiç yabancılık hissetmez mi?" diyeceksiniz, ama vallahi hissetmedim. Sanki ben hep buradaydım! Tabi ki konuya da çok hakim olmamın etkisi yok değil, ayıptır söylemesi diğer operasyonlardakiler beni "Killer Sales" diye tanır:) Geçmişteki 8 yıllık bankacılık tecrübemden dolayı hem rakamlara çok hakimim, hem de Kurumsal Satış alanında efsaneleşmeye başlamış bir namım var. O yüzden hem çok saygı duyuyorlar, hem de korkuyla karışık bir hayranlıkları olduğunu hissediyorum.

Akşama kadar harıl harıl çalışıyorum. Toplantılar, telefonlar, tablolar, grafikler, tartışmalar, hararetli mailler derken gün bitiyor. Finansal tablolarla ilgili hesaplamaları ancak evde konsantre olup yapabildiğim için dizüstü bilgisayarımı da yanıma alıp herkesle vedalaşıp eve doğru yola koyuluyorum. Gün içinde defalarca mesaj yazmış Kral, akşam için yemek planımız hazır, eve gidip hazırlanmam lazım. Her sabah saat 11:00 gibi bana günün anlam ve önemini belirten bir şarkı seçip yolluyor: Günün Şarkısı. Bugünün şarkısı ise Tarkan'dan "Aşk". Onu dinleyerek ve bir yandan da hayaller kurarak sürüyorum arabamı Çınar Ağaçları ile süslü Tiflis yollarında. 

Eve gider gitmez duş alıp, saç ve makyaj işlerimi halledip giyiniveriyorum. Kralımla buluşup nefis manzaralı bir restoranda akşam yemeği yiyeceğiz. Çok güzel görünmem lazım! Bir insana ne giyse yakışır mı? Vallahi yakışır! Kendimi dünyanın en güzel kadını olarak görüyorum, aynalara bakmaya doyamıyorum, bu Tiflis ne yaptı bana böyle???

Çok mutluyum be!!!! Allahım sana şükürler olsun, çok mutluyum! 

Tanıştığımız günden beri bir gün ayrılmadığım Kral'ımın yanına gidiyorum uçarak, tutmayın beni!


0 comments:

Yorum Gönder