A Fairy Tale or A Nightmare?

0

Kayıp Ülkenin, Ülkesiz Vatandaşıyım


Kayıp Ülkenin, Ülkesiz Vatandaşıyım

Bir yanım çok özledi Bakü`yü, orada beni bekleyen arkadaşlarımı, oranın sakin ve liliput ülkesi gibi halini... Sanki büyük bir kasaba gibi; dolaşırken bir sürü arkadaşınıza rastladığınız, gizli gizli bir haltlar karıştırmak için köşe bucak kaçsanız bile mutlaka tanıdık bir simaya ebelendiğiniz, her bir kaldırım taşını artık ezberlediğiniz ve avucunuza sığdırabileceğinizi hissettiğiniz... İstanbul`da kayboluyorsunuz halbuki, o kadar büyük ki kendinizi değil nokta atom parçası gibi hissettiriyor. Evet oranın parçası olabilirsiniz ama çooook çok küçük ve varlığı belki de hiç farkedilmeyen bir parçası. Ama Bakü`de aldığınız nefes bile atmosferi etkiler, siz ordasınız ve Bakü bunu bilir!

Oraya gidince de İstanbul`u özlüyorum ama, Ankara`yı özlüyorum... Benim gibi düşünen, benim gözümle bakan, lehçesi benimle aynı olan, benim gibi giyinen insanları özlüyorum. Bir yerde gelip geçici olmadığımı hissederek yaşamayı özlüyorum, veya tanıdığım birçok insanı birkaç seneden sonra asla görmeyeceğimi düşünmeden... Oradaki hayatım gerçek mi yoksa sadece hayata bir süre mola vermişim de orada mı bekliyorum? Bilmiyorum, kayboldum...

Kayıp ülkenin ülkesiz vatandaşıyım ben. Piç gibi yani... Türkiye`de Azeriyim, Azerbaycan`da Türk. İkisine de ait değilim ama aslında ikisi de benim vatanım. Üniversitedeki irregular öğrenciler gibi, 2. sınıfa geçmişsinizdir ama hala alttan ders alıyorsunuzdur, tam geçememişsinizdir aslında. Devamlı bavulların içindedir hayatınız, anılarınız, özlemleriniz... Ve hep sağda solda unutulur, kalır, dağılır onlar en sonunda. Neyi nerede bıraktığınızı hatırlayamayacak kadar çok taşımışsınızdır çünkü. Ve en sonunda evsiz, anısız, vatansız, sahipsiz olursunuz benim gibi, bir sonraki uçağı beklersiniz hayatınızdaki eksik kısıma kavuşmak için...

Boşanan ailelerin çocukları vardır ya, annesine gidip babasını şikayet eder, orada harçlık toplar. Sonra da babasına gidip annesini şikayet eder, iki katına çıkarır harçlıklarını. İki evi vardır, iki hayatı vardır, iki evde de eşyaları vardır ama her defasında birşeyleri diğer evde unutur... Bir süre sonra toplanan harçlıklar cazibesini kaybeder ve eksik hissetmeye başlar kendini, biraraya gelsin ister ailesi. İki arada gidip gelirken kaybolmuştur çünkü, yorulmuştur. İşte ben de öyle yoruldum bu git-gellerden, evime birşey alırken "çok süper olmasına gerek yok nasılsa yanımda götüremeyeceğim" demekten. Artık piyanomu çalarken onu nasıl kendimle götüreceğimi düşünmek istemiyorum... Hayatıma giren erkeklere ne zaman ayrılacağımızı soran gözlerle bakmak istemiyorum... Herşeye sahip olduğumu düşünürken hiçbirşeyimin olmadığını farkettim artık, ne kalabiliyorum ne de dönebiliyorum!

Kayıp ülkenin vatansız piçiyim ben... Babam kim bilmiyorum, babam da benim çocuğu olduğumu bilmiyor. Defalarca evinin önünden geçiyorum, sokakta karşılaşıyoruz, aynı marketten ekmek alıyoruz, belki benim yere düşürdüğüm bozuk parayı eğilip o veriyor bana. Ama tanımıyor kimse kimseyi... Yabancıyız birbirimize, nasıl tanıyalım? Ve böyle devam ediyor hayat, sarılacak bir babam olmadan sokaklarda geziyorum, geziyorum, geziyorum... Bir yandan da pencerelerinden süzülen ışıklarla sokağı aydınlatan evlerin içine bakıyorum, içlerindeki mutlu insanlara, babasına sarılmış çocuklara... Hangi evin ışığı benimkiydi acaba?

0 comments:

Yorum Gönder