A Fairy Tale or A Nightmare?

0

Bakü’ye Dönüyorum Yine Arkama Baka Baka

Bakü’ye Dönüyorum Yine Arkama Baka Baka

2.Ocak.2011, saat olmuş 21.36… Sabah telefon ve internet üzerinden uçak bileti alma mücadelemi galibiyet ile sonuçlandırarak Ankara-İstanbul uçağında yerimi aldım. Yine otobüsle dönerim diye düşünüyordum ama yılbaşı sonrası ilk iş günü olacağı için tatilcilere denk gelme ihtimalim yüksek, çok trafik olabilir diye o riski almak istemedim.

Bakü uçağımın kalmasına daha iki saat var. Hiç de hayal ettiğim gibi bir yılbaşı geçiremediğim için biraz buruk dönüyorum açıkçası. Galiba yakışıklı presimle bu defa sonsuza kadar ayrıldık… Bu arada hain manita da güme gitti ama o çok da önemli değil, varlığı ile yokluğu çok farketmiyordu zaten. Ama İspanyol`umun yokluğu için için canımı acıtıyor. Yılbaşı tatilinde on gün dağlara gidecektik, ailesiyle tanışacaktım, çiftlikte ata binecektik ve aylar sonra ilk defa ona doyasıya sarılabilecektim. Olmadı, son dakikada olmadı, olamadı, demek kısmet değilmiş… Ama ben o sinirle ona öyle şeyler yazdım ki, bir daha beni arayacak kadar cesursa beni hakikaten çok seviyor demektir. Kimbilir, hayat sürprizlerle dolu değil mi, belki güzel sürprizlerden bir tanesi bu sefer benim de payıma düşer!

Yıl 2011… Bakü`ye ilk gelişimin üzerinden üç yıldan fazla zaman geçmiş. Öyle ya, 2007 Kasım ayıydı ilk geldiğimde, ne kadar soğuk ve karlı bir havada gelmiştim! Şoka girmiştim Bakü ile ilk tanıştığımız zamanlarda. “Allahım ben nerelere geldim, napacağım ben burada?” diye düşünmüştüm. Hatta bu düşüncem takip eden birkaç ay süresince de devam etti. Çok ağladım ben be ilk geldiğimde, valla hüngürt şakırt ağladım ama yine de dayandım, dönmedim, vazgeçmedim inadımdan. İyi de yapmışım, şimdi ne kadar iyi yaptığımı daha iyi anlıyorum.

Yıl 2011… Yaşlanıyorum ulan! Biri şu zamanı durdursun n`olur, çok korkuyorum yaşlanmaktan… Aynaya baktığım zaman kendimi hayran hayran seyretme lüksümün elimden alınacağından korkuyorum. Güneşlenirken rahat rahat bikini giyebilmek, üstüme bir şortla bir tişört giymiş olsam bile dikkat çekebilmek, saçlarımı savura savura yürürken arkamdan gelen iç çekme seslerini duymak istiyorum… Bir gün bunlar bitecek ve bunu bilmek çok ürkütücü. Acaba o zaman da Bakü`de mi olacağım? Yok artık!!!

Yıl 2011… Kariyerimde bu yıl ciddi atılımlar yapma vaktim geldi artık. Kendi işimi kuracaksam ona gore gerekli altyapı çalışmalarını tamamlamalıyım, yok profesyonel yönetici olarak devam edeceksem o zaman kendime yatırım yapabileceğim bazı yeni fırsatlar yaratmalıyım. Ama her iki durumda da bu yıl birşeyler yapmam gerekiyor, zaman geçiyor ve ben yerimde duramam, buraya yerimde saymak için gelmedim zaten…

Yıl 2011… Hayatımın insanı ile tanışmama artık bir yıl kaldı. Nerden mi biliyorum? Hayatımda ilk ve son kez bir falcıya götürülmüştüm sürüklene, sürüklene… Kadın fincanımın içine sadece beş saniye kadar göz gezdirdikten sonra, gözümün içine baka baka başımdan geçenleri, kimsenin bilmediği sırlarımı ve olayları anlatmaya başladı. Başımın döndüğünü hissettim, beynimden vurulmuşa döndüm, “nereden biliyor bunları?” diye içim içimi yedi. Korkudan ağlayacaktım artık neredeyse, “ne girmiş bu kadının içine?” diye düşünüyorum devamlı. Geçmiş safhası bittikten sonra geleceğe başladı. Öyle şeyler söylüyor ki, “hadi ordan lennnnn, destekli salla bari!” diyorum kendi kendime ama korkmuşum ya kadından gıkım çıkmıyor tabi. İşte o kadın söyledi, dedi ki “evleneceksin, şu anda o insanla daha flört bile etmiyorsun ama o senin çok yakınında birisi. Yakın zamanda birlikte olmaya başlayacaksınız, hatta evleneceksiniz! Ama anlaşamayacaksınız, boşanacaksın. En fazla üç yıl sonra… Sonra hayatına farklı insanlar girecek, kimisi seni üzecek, kimisi mutlu edecek, fakat hepsi gelip geçici olacak onların. Taaa ki beş yıl sonrasına kadar… Hayatının erkeğini, aradığın insanı bundan beş yıl sonra göreceksin ve çok mutlu olacaksınız…”

Bu kadar net yani kadın, sanki gözlerinin arka tarafında benim hayatımın kasetini takmışlar, oradan seyredip seyredip anlatıyor! Ve inanır mısınız, en “hadi lennn” dediğim şeyler bile oldu! Hepsi oldu dediklerinin, hepsiiii… En son iki kehaneti kaldı, birisi de hayatımın erkeği kısmı. Dediği vakit 2012, yani kaldı bir yıl dahaa…

Ben bunları düşünüp yazarken uçak saati geldi tabi. Her zaman ki Türk Hava Yolları rötarını yemeden gelmek olmaz diye, bu sefer insaflı tarafından –sadece yarım saat-  rötarla başladım yolculuğa. İki buçuk saat süren yolculuğun ardından indik Həydar Əliyev Havaalanına. Bakü`de havaalanı da bir enteresan, her gelişimde garipsiyorum ama bu sefer Esenboğa ve Atatürk Havalimanlarını üst üste geçip geldim ya, daha da bir garip geldi. Bildiğim kadarıyla bu ülkenin sadece petrol geliri yaklaşık yıllık 20 milyar USD. Evet, evet, tam tamına 20 milyar USD! Nüfus ise 8 milyon, yarısı zaten Bakü`de… Diyeceğim o ki, bu kadar zengin ülke olup, uluslar arası havalimanını nasıl o halde tutuyorlar hala? Hayret, hayret ki ne hayret!

Koşar adımlarla pasaport kontrol gişelerine kuyruğa giriyoruz. Ben şanslıyım çünkü burada oturma iznim var, çok oyalanmıyorum. Eğer turist olarak gelmiş olsaydım, önce pasaport kontrol olacaktı, sonra vize formu doldurulacaktı, vize formunu teslim edeceğim ve yerinde vize alacağım gişedeki diğer kuyruğa girecektim, orada işimi tamamladıktan sonra tekrar ilk girdiğim pasaport kontrol kuyruğunda ikinci kez kanser olacaktım. Allahtan oturmam var, her gelişimde şükrediyorum…

Kuyrukta beklemek neyse de, kuyrukta asap bozan şeyler ayrı… Bu kuyruktaki insanlar pek bir düşüncesiz oluyorlar, patlamamak için zor tutuyorsunuz kendinizi! Araya kaynak yapanlar, size kenara ittirip yerinizi almak isteyenler, oradaki tanıdık görevlileri kullanarak direk ön tarafa ışınlananlar, vesaire vesaire… Bağırsaklarınızın düğüm olduğunu, hatta fiyonk falan olduğunu hissediyorsunuz sinirden. Hadi orayı da geçtik katil olmadan diyelim, sıra geliyor bavul almaya!

Nedendir bilmiyorum, genellikle bavullar çok geç geliyor. Gelirken de kuyrukta sinir olduğunuz tipler devreye giriyor tekrar. İtme, araya girme, arabalarla ayağınızı ezme, bavulu çekerken haşırttt diye bacağınıza inen bir darbe, ve buna benzer diğer asap bozucu saçmalıklardan sonra gümrük memurları çıkıyor karşınıza bütün sevimlilikleriyle!

Efenim, bu havaalanından çıkarken bütün bavullarınız tekrar X-ray cihazlarından geçiyor. Haldır haldır bavulları tekrar yüklüyorsunuz yürüyen bantlara, öyle çıkabiliyorsunuz ancak. Tabi ya, gelirken bomba falan sokmuşsunuzdur uçakta patlatmayı unutup, veya ne bileyim uzi silahları falan vardır, bakmak lazım di mi? Şimdiye kadar o cihazlara birşey takıldığını görmedim ama yine de bakıyorlar. “Peki, bakın, yapacak birşey yok” diyorum içimden öküz ölüsü gibi bavulumu indirirken.

Hadi bakalım bu engeli de aştık ve ta taaa! Cam kapılar açılıyor, artık valla Bakü`ye geldik! Taksi şoförleri birliğinin toplantılarını düzenli olarak havaalanındaki yolcu çıkış kapısının orada yapıyorlar bence. Veya bütün taksi şoförlerinin bir yolcusu var yurtdışından gelen, hepsi yığılmış kapıya. “Taksi lazım mı?” diye soran yüzlerce taksi şoförünün arasından sıyrılıp otoparka kavuşuyorum en sonunda. Bu sefer arabamın yerini aklımda tutma becerisini gösterebildiğim için takdir ediyorum kendimi, aferin kızım! En azından yarım saat araba aramadık…

Arabamın içine kendimi atıp hemen şöyle rahatlatıcı bir CD koyuyorum kendime, havaalanında aldığım yeni CD yi dinleme ateşiyle yanıp tutuştum gelene kadar zaten. Havaalanı yollarını çok güzel yaptılar, yukarıda Allah var! Tatlı tatlı müziğimi dinleyerek rahat rahat geliyorum eve kadar, şu yolları yapan kimse benden hayır duasını alıyor tekrar bu arada…

Evin önüne parkettiğim arabanın bagajından benim öküz ölüsünü sürükleyek indiriyorum. Her defasında bu kadar çok eşya götürmesem olmaz mı yani? Hayır kaç tanesini giydim ki bu kadar çok taşıdım diye söylenerek asansörden içeri girerken, fışırdayarak kapanan kapıya popomu sıkıştırıyorum! Daha doğrusu kapı benden sağlam bir popo makası alıyor! Sabah saat 6:00`da ilk küfürümü basıyorum artık, bir an önce gidip yatsam çok iyi olacak. Bu gece yolculukları mı beni asabi yapıyor, yoksa bir hafta ve üzeri süre Türkiye`ye gittiğimde mi böyle oluyorum
? Bilmiyorum, galiba şu havaalanından geçiş beni çok geriyor!

Evime giriyorum, sevgili evime… Buz gibi olmuş tabi hemen gidip kombiyi yakmak lazım. Ev derli toplu, giderken rezil gibi bırakmıştım ama mis gibi bir evle karşılaşınca pek bir güzel oluyor. Burada olmanın lükslerinden biri de bu işte! Temizlikçi tutmak çok ucuz ve ben bunu sonuna kadar sömürüyorum. Haftada üç gün temizlikçi geliyor ve benim aylık ödediğim para 150 manat, yani 300 TL. Ne harika değil mi?

Temiz ve soğuk evime girince iyice bir uyku çöktü üzerime. Makyajımı temizleyip yatmalıyım hemen, yarın 2011 yılının ilk gününü karşılayacağım Bakü`de. Zaten mesai 5.Ocakta başlıyor yani daha iki gün tatilim var. Oooo bunu düşününce pek bir keyfim yerine geldi! Yaşasın!!!

Yıl 2011… Bakü`deyim. Bakalım bu yıl neler gelecek başıma?

0 comments:

Yorum Gönder